Çukurova Rock Fest Nasıldı? / Küçük Çaplı Bir Adana Macerası



Çukurova Rock Festivali bu yıl 10-13 Mayıs tarihleri arasında ikinci kez gerçekleştirildi. Bu yıl Ankara’dan yollara koyulup gitmek koşuluyla ben de oradaydım.

 Katıldığım etkinlik ve organizasyonların büyük bir kısmını yazdığımdan Çukurova rock festivaline dair izlenimlerimi, Adana hakkında düşüncelerimi ve bu maratondaki anılarımın ufacık bir kısmını yazma kararı aldım.

9 Mayıs gecesi Ankara’dan yola çıkıp altı buçuk saat süren bir yolculukla Adana’ya ulaştım. Böylece dört gün süren Adana ve Çukurova rock festivali maceram başlamış oldu.

 10 Mayıs sabahı Adana usulü bir porsiyon enfes börek ve yarım porsiyon gözleme yedikten sonra İnönü parkına doğru yollandık ve bizi festival alanına götürecek olan otobüslere binmeden önce güzeller güzeli parkta biraz soluklandık.


 Adana büyük bir şehir bu ifadeyi hem siyasi hem de coğrafi olarak kullanıyorum ama bu büyüklüğe rağmen ulaşım çok çok gelişmiş değil, en azından benim gözlemim ve Adanalı arkadaşlarımın görüşleri böyle.

 Festival alanına ulaştığımızdaysa bizim için uzun bir bekleyiş başladı. Gerçekten ‘uzun’ bir bekleyiş. Bu bekleyişin uzunluğunu size şu şekilde aktarabilirim. Biz festival alanına ulaştığımızda İstanbul’dan gelecek olan arkadaşımız daha uçağına binmemişti; kapılar açıldığında, biz içeri girdiğimizde o arkadaşımız çoktaan yanımızdaydı.

 Saatlerce Adana sıcağında beklemek bir yana bize doğru düzgün temiz su imkânı bile sağlamayan Milyon Yapım, kurallarda belirtmemesine rağmen dışarıdan getirdiğimiz abur cuburları bile içeri almadı. Milyon yapım bu büyük hatalarıyla gözümden bir tık düşmüş durumda.


Yazımın buraya kadar olan kısmı bir anı gibi ilerliyor olsa da sonraki günler hemen hemen birbirinin aynısı gibiydi. Kamp alanına girdik çadırlarımızı kurduk ve ondan sonra her gün sabah 11 sularında dışarı çıkıp akşamüstü gibi konser alanına geri dönüp müziğin ve gençliğin enerjisini hissettik…
Durum buyken yazının geri kalanında daha geniş bir bakış açısıyla ilerlemeyi uygun görüyorum.
Bu geniş perspektifli kısma Adana yaptıklarımdan bahsederek başlamak istiyorum. Yaptığım ifadesini kullansam da bu ifadeden kastım ‘yemek yemek’.

 Adana’da çok farklı şeyler yemesem de yediğim şeylerin her biri ayrı ayrı çok lezzetliydi. Sıradan bir kafede yediğim tost bile…

 Adana’ya dair asla unutmayacağım yiyecek –daha doğrusu içecek- muzlu süt. Adını ilk duyduğumda ‘’ciddi ciddi muzlu süt mü içeceğiz?’’ diye sorsam da bir yudum aldıktan sonra müptelası oldum. Adana’nın en meşhur mekânlarından Kazım Büfe’de içtiğimiz muzlu süt 4 günlük Adana maceramızın 3 gününde bize yoldaşlık etti. Öyle çok beğendik ki gece saat 02.00 sularında kalkacak otobüsümüzden bir saat önce umursamadan muzlu süt içmeye gittik.


 Muzlu sütün dışında tahmin edilir şekilde Adana Kebap yedik. Gerçekten inanılmaz lezzetliydi. Et yemeyi tamamen bıraktığım bu günlerde et yediğim dönemlerin kapanışını yapmayı hak edecek kadar lezzetliydi! Kebapçı Şeyhmus ve Ciğerci Bedo’dan ayrı ayrı iki kere kebap yedik. Bedo fark edilir şekilde aynı fiyata –belki daha ucuz bile olabilir- daha büyük porsiyonlarda ve bir tık daha lezzetli bir sunum yapıyordu. Olur da Adana’da nerede kebep yiyelim derseniz, öncelikli önerim Ciğerci Bedo olacak.

 Bunlardan başka tantuni, şalgam, ayran gibi ürünlerin Adana usullerini deneme fırsatı buldum. Tabi ki Adana’nın biricik tatlısı bici bici de yedim. Tantuni ve ayran Ankara’dakinden pek farklı değildi ama şalgam için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Şalgamı pek sevmeyen ben şalgamın memleketine gidince farklı farklı şalgamlar deneme fırsatı buldum. Bunların içinde en lezzetli olan da Adaşal markasınındı. Ne şanslıyım ki Ankara’ya dönerken de karşıma Adaşal şalgamları çıktı. E kebap, muzlu süt, bici bici götüremeyeceğim için evime şalgam götürdüm. Bu konuda mutluyum.

 Bici biciye gelecek olursak bici bici; nişasta, kar veya rendelenmiş buz ve gül suyu ile yapılan, anladığım kadarıyla Adanalıların çok çok sevdiği bir çeşit tatlı. Mayıs ayında o sıcağı gördükten sonra rendelenmiş buzun temel bir ihtiyaç haline gelmesini gayet iyi anlamış olsam da bici biciyi çok da sevemedim. Nişasta müthiş, buz müthiş ama gül suyu… benlik değil.


 Olur da Adana’ya yolunuz düşerse en azından bu saydıklarımı tatmadan dönmeyin ve unutmayın Adana’da çok daha fazlası var ama ne yazık ki biz imkan yaratamadık.

 Yazımın yıldızları ‘sanatçılara’ geçmeden önce Adana’dan biraz daha bahsetmek istiyorum.
 Adana, benim gezdiğim yerlerle mi sınırlı bilmiyorum ama çok temiz bir şehir. Havası temiz, denizi temiz, yolları temiz…
 Sokaklarda, caddelerde gördüğünüz tek pislik ağaçların dallarından kopmuş turunçlar. Ona da pislik der misiniz bilmiyorum.


 Ankara’da gökyüzünü her fırsatta göremediğimiz, görmek için fırsat bulduğumuzdaysa kafamızı 90° kaldırmaktan boyun fıtığı olmak koşuluyla koyu gri bir gökyüzüne maruz kalmak hevesimizi kursağımızda bırakıyor. Adana ise masmavi göğüyle bizi sık sık kucakladı. Arada yağmur yağsa da olsun. Adana’da yağmuru tatma fırsatı bulmuş olduk.


 Çukurova Rock Festivali’ni puanlayacak olsam bu puan on üzerinden dört olurdu muhtemelen. Bu dört puanın biri Adana’nın güzelliklerinden diğer üç puansa o kadar yol gitmeme sebep olan sanatçılardan… 

 Bu dopdolu dört günde otuza yakın sanatçı ve grup performanslarıyla hepimizi adeta büyüledi.

 Her biri ayrı ayrı çok değerli olsa da özellikle değinmek istediğim birkaç isim elbette var.

Çukurova rock festivaline asıl gidiş amacım açıkça söylemeliyim ki Selda Bağcan’ı görmekti. Henüz bir ‘ölmeden önce yapılacak şeyler listem’ olmasa da eğer böyle bir liste yapacak olsaydım ilk üç maddeden biri kesinlikle Selda Bağcan’ı canlı izlemek olurdu. Şanslıyım ki Selda Bağcan söylemesini beklemediğim halde favori şarkımı da söyledi. Not: Şarkı Mehmet Emmi.

 Selda Bağcan’a övgülerimi bitirirken beni şaşırtmış, enerjisiyle mest etmiş bir sanatçıya da değinmek istiyorum. Jehan Barbur. Jehan Barbur, çadırlarımızı kurmamızın ardından dinleyebildiğimiz ilk sanatçıydı. Çok büyük bir Jehan Barbur hayranı olmasam da severek dinlediğim birkaç şarkısı da yok değil. Az önce de belirttiğim gibi Jehan Barbur enerjisiyle beni şok etti. Beklentilerimin çok çok üstünde sergilediği performansı festivalin ilk gününde tüm yorgunluğumu alıp enerjimi tazeledi. En kısa sürede Jehan Barbur’u tekrar canlı izlemeye çalışacağım. Umarım bu bekleyiş çok uzun sürmez.

 Yaşamımı, benliğimi sorguladığım şu günlerde ve özellikle festival sırasında bu sorgulayışlar sıklaştığında beni derinden etkileyen ve gözyaşlarıma boyun eğdirmeme daha fazla izin vermeyen grup, Moğollar, festivale unutulmaz şarkılarıyla katıldılar. Yıllardır süren birliktelikleri umarım hep daim olur.

 Pamela, Ezhel, Mabel Matiz, Cem Adrian, Manga… Daha burada adını sayamadığım pek çok sanatçı…

Her ne kadar Milyon Yapım’a ateş püskürsem de beni bu insanlarla bir araya getirdikleri için bir prens gibi davranıp Milyon Yapım’a minnetlerimi sunuyorum.

 Adana ve Çukurova Rock Festivali hayatıma yıllar sonra da hatırlayıp özlem duyacağım güzel anılar kattı. Tüm zorluklara, aksiliklere rağmen bu yazıyı yazarken gülümseyebiliyorsam iyi şeyler olmuş demektir…



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

10 Adımda Daha Eğlenceli Dead Cells / Oyun Rehberleri

Tatmin Olamadım / Circle / Film Eleştirileri

Zaman Hırsızları Arasında Bir Saat Çiçeği / Momo / Film ve Kitap Eleştirileri