Eleştiri? Sanat? Hmm?
Selamlar, iki
haftadan uzun süredir eleştiri üzerine bir eleştiri yazmaya çalışıyor ve
kendimi yekpare bir şey yazabilmek için paralıyordum. Sonrasında tek bir şey
yazmak yerine bir seri yazmaya karar verdim.
Eleştiri üzerine
yazdığım bu eleştirilerde görsel unsurlar olarak farklı sanatçılardan
illüstrasyonlar kullanmayı planladım. Bugün konuğumuz İtalyan sanatçımız Marco
Melgrati.
Umarım keyifle okuduğunuz bir seri olur...
Eleştiri her zaman
insanlık tarihinde yeri olan ve hiçbir zaman da peşimizi bırakmayacak bir şey.
Durum buyken ben de
eleştiri yapmayı seven biriyken neden eleştiri yapmak üzerine bir eleştiri
yazmayayım ve söyleyecek bir iki kelimem varken bunları sizlere aktarmayayım
diye düşündüm.
Bugün her mecrada
eleştiriye maruz kalıyor ve bazen bunun farkında olmuyoruz. Öyle ki bazen bizim
eleştiri yaptığımızın bile bilincinde olamıyoruz.
Şimdi şu an en
basitinden bir sosyal medya platformuna girip bir iki paylaşım bir iki tweet
okusanız bunların beşinden dördü bir durumu belki bir insanı belki de benim
gibi bir oyunu bir kitabı eleştiriyor oluyor.
Eleştiri çoğu insanca
basit hatta gereksiz görülüyor ama eleştiri düşüncelerinizi insanlara aktarmak
amaçlı yapılabilecek en basit şey. Bu konuda eleştiri adına tek olumsuzluk
eleştiri eserinin bir başka esere, duruma, oluşuma ihtiyaç duyması. Bu
ihtiyaçtan dolayı da eleştiri sınırlı, sanatsız, üretimsiz bir uğraş olarak
görülüyor.
Günümüz sanat
camiasında eleştirinin bir sanat eseri olmadığı çünkü bir başka sanat eserine
ihtiyaç duyduğu ve başka bir sanat eserinin temelleri üzerine kurulan şeyin
sanat olamayacağı ileri sürülüyor. Ki bu yazımda da bizzat bu düşünceyi hedef
alıyor, ‘eleştiri’ üzerine yazdığım eleştirilere bu yazımla başlıyorum…
Eleştiri kanımca tüm
sanatlardan uzak ve aynı zamanda tüm sanatların ortak noktasıdır. Eğer her
sanat dalını tek tek damıtıp elimizde kalanlara bakarsak bunlardan biri
kesinlikle eleştiri olacaktır. Eleştiri de tıpkı diğer sanatlar gibi birikim,
kristalize zekâ gerektirir.
Eleştirmen
eleştirisini oluştururken eseri sadece muadilleriyle eleştirmez. Kendisiyle,
eğitimiyle, korkularıyla, hayatla eleştirir. Bu noktada eleştirinin sanılanın
aksine genel değil öznel olduğu fikrinde olduğumu da belirtmek isterim.
Eleştirmen tıpkı sanatçı gibi ilham alır, sokakta gördüğü bir reklam afişini,
sokak lambasını, belediyenin taş rengi seçimini bile kendi gözüyle bir esere
dönüştürebilir.
Bu bireysellik ve
birikim şüphesiz sanatı sanat yapan şeylerden birkaçı.
Doğru eleştiri
yetenek gerektirir. Hem herkesin düşüncelerini karşılayacak şekilde kapsayıcı
olmak hem de kimsenin görmediğini görmek, hiç kimsenin düşünmediğini düşünmek
azımsanacak bir şey değil. Bu dengeyi kurabilen insan şüphesiz hem başarılı bir
jüri gibi objektif hem de bir sanatçı gibi sübjektif olabilir.
Eleştirmen tüm
bunların yanı sıra yazabilmelidir. Kelimelerin gücünün bilincinde olmalıdır.
Dili doğru kullanabilmeli, kelimelere hükmetmeli; onlara boyun
eğdirebilmelidir. Eleştirmenin eleştirdiği eserden daha ucuz bir eser ortaya
koyması kabul edilemez.
Gerçek bir eleştirmen
bunları yaptıktan sonra onun eserini sanat olarak değerlendirmemek sadece gözün
gördüğünü inkâr etmektir.
Sonuç olarak eleştiri
daha fazla ilhamı daha fazla referansıyla her sanat gibi farklı ve yine her
sanat gibi aynıdır. Olanı yorumlar, şekillendirir ve yeniden yapılandırır.
Sadece eleştirmen
olmayın, sanatçı olun, zaten o zaman güçlü bir eleştirmen de olursunuz. Zaten
sanat da hayatı yeniden yorumlamaz da ne yapar?
Yorumlar
Yorum Gönder