Pubg'den Öncesi / Ölüm Oyunu / Kitap ve Film Eleştirileri




1999 yılında ilk baskısını yapmasına rağmen günümüz oyun dünyasına etki eden bir kitaptan ve keşke sadece oyun dünyasına etki etseydi dedirten bir filmden bahsedeceğiz bugün. Özgün adıyla Battle Royale, Türkçe ismiyle Ölüm Oyunu…


 Ölüm Oyunu, söylentilere göre Açlık Oyunları serisinin esin kaynağı, resmi açıklamalara göre de günümüz oyun piyasasını kontrol altında tutan battle royale oyunlarının –belki de- en büyüğü Pubg’nin yapılmasına vesile olan edebiyat ürünü.

 Açlık Oyunları serisini yıllar önce silip süpüren ben Pubg ortalarda yokken Ölüm Oyunu’nu okumayı aklıma koysam da tüketmek şimdilerde günaşırı battle royale oyunlarının çıktığı dönemde nasip oldu.

Uzun lafın kısası Açlık Oyunları serisini daha çok beğensem de Ölüm Oyunu da oldukça iyi bir kitaptı.

Japon Edebiyatı’nın klasiklerinden kabul edilen kitap, hükümetin isteği üzerine düzenlenen katliamı konu alıyor. Her yıl 9. Sınıfa geçmiş bir sınıf öğrenci bir adaya kapatılıyor ve son kişi kalana kadar birbirlerini öldürmeleri isteniyor. Kitabımız da o yıl kuradan çıkmış olan sınıfı konu alıyor.

Kitabı ilk elime aldığımda şöyle bir karıştırırken yazarın şu notuyla karşılaşmıştım: Bu kitabı sevdiklerime ithaf ediyorum. Kıymeti bilinmeyecek olsa bile.


Böyle bir not beni kaliteli bir kitap okuyacağım konusunda fazlasıyla umutlandırdı zira gerçekten kaliteli bir sanat ortaya koyacağına emin bir yazar, o eserin hak ettiği değeri görmeyeceğini bilir…
 Kitap benim için değerli bunu söylemek güç değil fakat film çok kötü. Açık konuşmaktan çekinmiyorum çünkü kötüye kötü demek benim işim.

Yazımda da başta kitap olmak üzere eserin başarılı yanlarını sonrasında ise canımı sıkan yönlerini incelemeyi planlıyorum.

  Kitabın kendini okutması önemli bir etken. Ölüm oyunu, kurgusunun başarılı olması, akıcı olması ve etkileyici, tempolu sonuyla kendini okutan bir kitap. Benim Japonca isimlerle beynim  sık sık bulansa da belli bir süre sonra ismini öğrendiğim her şahsın ölmesini fark etmemle beraber  isim ezberleme çabalarım da sona erdi. İsimlerin zorlayıcılığını bir kenara bırakırsak kitap kendini okutma konusunda kusursuz diyebiliriz.

 Kitaptaki temellendirmeler, geriye dönüşler bana az gelmiş olsa da filmdeki saçmalıklar işin içine girdiğinde tatmin olmak çok güç olmuyor. Filmde işler o kadar saçma bir hal alıyor ki, filme göre bu olayların başlamasının sebebi gençlerin yetişkinlere saygısızlık yapıp onlarla alay etmesi. Evet evet, çok saçma olduğunun fakındayım.

 Benim en çok canımı sıkan olay, bir şekilde kitabın beni hiç sorgulamaya, okumaya ara verip düşünmeye itmemesiydi. Olayın bu denli trajik olması, bu gençlerin hepsinin birbirini tanıması, ana karakterimizin ebeveynlerinin başına gelenler… Bunlar birleşince insanın sık sık durup ‘’Acaba ben olsam ne yapardım?’’ demesi gerek ama yok, olmuyor. Belki de ben bu tarz ürünleri geçmişte fazla tükettiğimden artık eskisine göre daha zor etkileniyorum.

 Filme gelecek olursak filmde beğendiğim çok az şey vardı ve hepsi de çok özel şeyler. Spoiler vermek istemediğimden bunlardan olabildiğince genel bir çerçeveyle bahsedeceğim. Filmdeki efektler -özellikle kanlar- çok kötü olsa da basket toplu bir animasyon vardı ki beni kendine hayran bıraktı.

 Bir karakter baştan aşağı değiştirilmiş ve yeni karakter olayı çok daha ürkünç bir kimliğe bürümüş. Bakalım hangi karakter olduğunu bulabilecek misiniz?

  Kitapta oyun tek kişinin ağzından anlatılıyor ama filmde bunun için Japon reklamlarından fırlamış bir ablamız var, enerjisi o kadar yüksek ki mimikleri ve ağzından çıkanlar enfes bir tezat oluşturuyor.

 Oyunculuklar çok kötü. Ölüm sahneleri gerçekten çok uzak. O kadar uzak ki filmin sonlarına doğru ölen bir karakter çalan telefonun sesiyle yeniden canlanıyor. Telefon görüşmesi yapıyor, telefonu mermi yağmuruna tutuyor, kurabiye yiyor ve yeniden ölüyor… Yorum yapmakta zorlanıyorum.


 Geçmişte geçen sahneleri çoğu zaman ayırt etmekte çok güçlük çektim. Nasıl halledilir bilmesem de geçmişte geçen sahneler için bir filtre falan uygulamanın çok zor olmadığı kanısındayım.

Her şey bir yana Ölüm Oyunu, klasik olmayı hak eden, ilham kaynağı olduğu tüm eserler için hepimizin şükran duyduğu bir eser. Filmi olmasa daha iyi olur muydu bilmem ama kitabı iyi ki hala bizimle ve iyi ki hala güçlü bir ilham kaynağı.


Kitap için Çağlar Paksoy Puanı: 7,2/10
Film için Çağlar Paksoy Puanı: 3,0/10

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

10 Adımda Daha Eğlenceli Dead Cells / Oyun Rehberleri

Tatmin Olamadım / Circle / Film Eleştirileri

Zaman Hırsızları Arasında Bir Saat Çiçeği / Momo / Film ve Kitap Eleştirileri