Neden Yarıda Bıraktım? / Sense8 / Dizi Eleştirileri
Dizimiz Sense8 –evet
yazıyı yazarken fark ettim ki Sense8 diye yazılıyormuş, Sense 8 değil- birbirini
‘hisseden’ 8 insanı konu alıyor. Dünya üzerinde farklı yerlerde yaşamlarını
sürdüren bu bireylerle biz de Birleşik Krallık ’tan Mumbai’ye, Chicago’dan Berlin’e
yolculuk ediyoruz. Her biri birbirinden ilginç karakterlerin yaşamlarına
seyirci olurken bir yandan da gizemli bir kadının ve bu insanların arasındaki
ilişkinin sır perdesini aralıyoruz.
Genel bir tanımın
ardından direkt olarak diziyi neden sevdiğimden ve neden bıraktığımdan
bahsedeyim.
Bu fikrimi biraz daha
açmak gerekirse, şunu belirtmeliyim ki dizinin bize sunduğu sekiz karakterin
sekizi de ilgi çekici, etkileyici hikâyelerle karşımıza çıkıyor ama burada
benim rahatsız olduğum konu karakterlerin karakter değil de tipmiş gibi
hissettirmesi. Karakterler kendilerine özgü şeyler yapmıyorlar. Yani bir Hint
dizisindeki Hintli kız ile dizimizin Hintli kızı Kala arasında çok yeterli
farklar hissedemedim.
Bunun makul bir
açıklamasını düşününce üretebiliyorum, açıklama şöyle ki dizinin süresi
ortalama 60 dk. Her ne kadar bana çok uzun gelse de daha kısa olması mümkün
değil çünkü sekiz ana karakterin işlenişi öyle kolay değil. Muhtemelen bu süre
paradoksundan dolayı karakterler yeterince özgün bir kişilik sergileyemiyorlar.
Oyunculuklar da genel olarak başarılı diyebilirim. Gözüme
çarpan herhangi bir uç nokta olmasa da Aml Ameen, Copheus van Damme rolüyle
oldukça iyi iş çıkarıyor.
Gelelim anlatacaklarımın çok olduğu konulara yani kurgu,
olay örgüsü, işleniş...
Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki dizinin asıl olayı
-birbirlerini hisseden insanlar- benim daha önce hiç rastlamadığım bir olay ve
gerçekten başarılı, gelişmeye açık bir fikir. Uzun lafın kısası 'hissetmek'
olayı benim ilgimi çekti.
Ama ortada şöyle bir
problem sezdim; Sense8 kısa bir dizi ve bu hissetmek olayı dizinin temelinde
olmadığından daha yavaş işleniyor ve gelişiyor. Bu işleyiş de dizinin ilgi çekici
kısmının oluşturduğu beğeniyi biraz baltalıyor.
Bu baltalayışta bir etki daha var. Karakterler fazlasıyla
stabil ve başlarına gelen olaylar az çok tahmin edilebilir. Şaşırtıcı olaylar
yok mu? Tabii ki de var... Bu beklenmedik olaylar fazlasıyla başarılı, öyle ki
eleştiriyi yazmadan önce zihnimde oluşturduğum pozitif - negatif yönler
listemde pozitif tarafta aklıma ilk gelen şey bu şaşırtıcı olayların
başarısıydı.
Fakat tüm bu başarıya rağmen karakterlerin fazla 'tip'
statüsünde kalması ve olayların sıklıkla tahmin edilebilir oluşu " Ben bu
diziyi izledim ya " dedirtip o güzel, bakir fikrin etkisini ketliyor.
Son bir şeye daha
değinmek istiyorum, bu da farklı olanın, dizi izleyen kitlenin sevdiği şeyden,
kısacası popülerlikten uzaklaşamıyor oluşunun beni rahatsız etmesi.
Dizide dj kadın var,
adam döven kadın var, gay var, trans var, lezbiyen var, uyuşturucu satıcısı
-torbacı- var, yakışıklı adam var, güzel kadın var...
Var var ama bunlar hep beklediğimiz insanlarda var, yani
neden Afrika'daki bir otobüs şoförü gay olamıyor da Meksikalı bir dizi yıldızı
gay oluyor?
Veya neden insanların tepkili olduğu tipler dizide yok?
Neden Nomi sadece trans yönüyle ele alınıyor? Neden Sun hep
erkeksi tavırlarıyla sahnede oluyor?
Çeşitlilik güzel şey ama çeşitliliği beklenen yönde
kullanmak çeşitliliğin sosyal mesaj etkisini azaltıyor gibi geliyor bana...
Sense8 benim gözümde böyle bir dizi.
İzlenir mi? Evet
Ben yeniden izler
miyim? Neden olmasın, belki siz bu yazıyı okurken ben çoktan diziye tekrar
dönmüşümdür.
IMDb puanı: 8,4/10
Çağlar Paksoy puanı: 6,8/10
Yorumlar
Yorum Gönder